Paris'te üçüncü günümüzde, Fransızlar bizi ufak bir İtalyan restoranına götürdüler. Aslında restoran denemez, alıp gidiyorsun, oturacak yer yok. Ancak tüm malzeme helalmiş, yani domuz eti veya ürünleri kullanılmıyormuş yemeklerde. Biz de kıymalı pideye benzer bir pizza yedik, biberli miberli, pek güzeldi:
PARİS İPUCU : Allo Pizza , 01 42 08 42 880 , www.allo-pizza.fr
Akşam mesaiden sonra, bu sefer Fransızlar bizi gezmeye götürdü, Paris'in en güzel köşelerinden Montmartre'a gittik. Ben Patrick'in arkasında motorla gittim. Diğerleri de, Magda ile metroya bindiler.
PARİS İPUCU : Montmartre'a gitmek için Anvers metro durağında inin. Yukarıya doğru sağlı sollu hediyelik eşya dükkanları var. Onları geçtikten sonra tepeye tırmanmak için fünikülere binebilirsiniz.
Montmartre, Paris'in kuzeyinde ve bu tepsi gibi şehrin en yüksek tepe noktası. 1900'lü yıllarda Van Gogh'dan Dali'ye; efendime söyleyeyim, Monet'den Picasso'ya bütün sanatçılar bu gece kulüpleriyle meşhur bölgede takılmışlar, yaşamışlar. Bugün bile Montmartre, ressamlar tepesi diye anılır, sağda solda cüzi bir ücrete resminizi yapan artistler bulunmaktadır.
Patrick'in motorunu parkettikten sonra o güzelim, dik ve dar Montmartre yolarında dolaşmaya başladık.
Tepenin üzerine benmbeyaz bir kremalı pasta gibi kondurulmuş Sacre Coeur bazilikası:
Sacre Coeur yani, Paris'in Kutsal Kalbi Kilisesi, 1875-1914 yılları arasında inşa edilmiş. Finansman hemen hemen tamamıyle Paris halkının bağışları ile sağlanmış.
Fransızlar çektiğim fotoğrafların sayısından dehşete düşmüşken, Brasserie Le Sancerre diye bir restoran seçip yuvarlak minik masalara yerleştik. Tabii Paris'te olmanın gereğince et sipariş ettik.
Tatlı seçimim daima Creme Brulee :
Hatıra olarak da menüyü çalmıştım:)))
Gelecek bölümde, Paris'te keşfettiğim muhteşem Kedi Kafe'yi anlatacağım:)
xo xo
0 Yorumlar